7 Ağustos 2014 Perşembe

YAZ



"Biliyorum… Bütün bir dünyanın bir oyun ve oyalanma olduğunu…"

Belki de hayatta öğrendiği ilk şey kaybetmek olan çocuklar için hayal kurmak, hayata tutunmanın ve bir günü sürdürebilmenin tek yoludur.

Böylece o akşam, bir trene binip uzaklara, başka bir ülkeye başka bir zamana gidemeyeceğimi anladım.
Bunu yapabilmemin tek yolu vardı ve ben onu yapmaya karar verdim, yazmak.

Sanırım insan bir şeye inanmak isterse ne olursa olsun, kaç yaşına gelirse gelsin fark etmiyor, inanıyor.

İnsan kitaplarla, hayallerle kendi odasında dünyada başına gelecek her şeyden uzak ve huzurludur.

Yalnızca birkaç semt öteye gitmek bile bunca zaman alırken birbirinden böylesine uzak iki dünya arasındaki geçişin saniyelere bağlı olması ne garip!

Sanki içimizdeki bir şey çıkıp gidiyor ve artık konuşamayıp hareket edemediğimiz için küçük bir törenle insanların olmadığı başka bir yere, bu dünyanın altında bir yere uğurlanıyor, oyunun dışında kalıyorsunuz. 

"serin, loş, umursamaz bir evdi.Burası içine girdiğiniz an nedensiz bir biçimde kendinizi oraya aitmiş gibi hissettiğiniz evlerdendi. 

Hayatım boyunca kiminle tanışsam bir an gelir onun çocukluğunu düşünürüm. Birine çok kızdığım zaman, nefret ettiğim zaman hep bunu düşünürüm. O zaman kimseye kızamam.

Aşk aslında sözcüklere döküldüğü zaman var. Büyük unutulmaz aşkların en önemli özelliği yazılmış olmaları…

Verilen bir öpücük asla kaybolmaz.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...